Sevgili EyüpSultan Haber Gazetesi okurları Merhabalar ...
EyüpSultan semtinde hatıralarımda kalan
Kilise sokağı...
Çocukluk dönemim de az sayıda gayrimüslim komşularımız vardı. Annem in ve babamım sohbetleri arasın da çoğunun Eyüpsultan semtini terk edip Kurtuluş Balat semtlerine yada il değiştirdiklerini hatırlar, gibiyim. Öncelerin de Eyüpsultan da yüzyıllar boyunca gayrimüslimlerin de oturduğunu biliriz.
Şimdi ki EyüpSultan Bulvarı üzerinde eski yıllarda fidanlıklar vardı. Gayrimüslim olan komşularımızın bazısı fidan işi ile uğraşır bazıları ise süt satardı.Yol boyunca fidanlik mis gibi çiçekler kokardı.Biraz aşağıya inince süt aldığımız okul sokağı karşılardı.
İslambey de Cuma pazar yerinin arka sokağında bulunan Surp Asdvadzadzin Ermeni Kilise sokağını bilenler bilir, diğer adı Meryem Ana kilisesi. Tarihi çeşme daha su yüzüne çıkarılmadan önce çocuklarla top sahası dediğimiz yerden kilisenin uzun dik duvarlarını görürdük. Bizden büyük ağabeylerimiz orda maç yaparlardı. Şimdi ki Yamaç sitesinin alanıydı. Karşısın da bulunan bostanı hatırlayanlar vardır.
Bizim evimiz bir buçuk katlı ahşap eski bir bina idi. Şimdi yerinde ise İsmek binası yer alıyor. Kiliseden yaza geçiş dönemi geldiğin de haber alır koşarak gidip beklerdik kilise sokağının başında lokum türü tatlılar dağıtırlardı.
Gülümseyen çok yaşlı teyzeler ve amcalar olurdu. Tahminen üç dört sefer tanık oldum. Sonra ki yıllarda öğrendim, Sevgi Sofrası denilen yani Bahar sevincine benzeyen bir dua ile bütünleşen ve her yıl kutlaması yapılan bir geleneksel bir gün olduğunu.
Tarih kitaplarının ve tarih yazarlarının tozlu okunmaya hasret kalınan sayfalarına bir göz atalım hep beraberce.
İstanbul’un fethinden hemen sonra Fatih Sultan Mehmed Han, şehri imar faaliyetlerine girişmiş, konusunda uzman isimler imparatorluğun dört bir yanından davet edilerek bunlardan istifade edilmiştir.
Eğitim, bilim ve sanat konularında da aynı yöntem izlenmiş, kararlar alınmış ve tek tek uygulamaya konulmuştur. İstanbul’un dört kadılığından biri de EyüpSultan’da oluşturulmuştu. Diğer kadılıklar bilindiği üzere Suriçi, Üsküdar ve Galata’da idi.
Fethin ilham kaynağı olması vesilesiyle surların dışında, Haliç’e yakın bir konumda Halid Bin Zeyd Ebu Eyyub el-Ensari hazretleri adına bir türbe inşa edilmiş, etrafında külliye oluşturulmuştu. Türbenin yeri Akşemseddin hazretleri tarafından keşfedilmişti. Başta Bursa olmak üzere Anadolu’nun pek çok bölgesinden Müslüman aileler buraya davet edilmiş ve iskânları sağlanmıştı.
Fatih, Eyüp Sultan semtini katıksız bir Osmanlı-İslam şehri olarak tasavvur ediyordu. Bunun için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdı. Akşemseddin hazretlerine de burada ikamet etmesi hususunda ricada bulunmuştu. Hakikaten burası bugün dahi bu izleri ziyadesiyle taşımaktadır.
Evliya Çelebi’nin EyüpSultan tasviri Osmanlı insanı hayattayken buranın manevi havasından istifade ettiği gibi öldükten sonra da buraya defnedilmeyi arzulamıştı. EyüpSultan bu teveccüh neticesinde adeta bir mezarlıklar şehrine dönüşmüştür. Padişahlar, hanım sultanlar, şehzadeler, sadrazamlar, vezirler, önemli devlet adamları, şeyh efendiler, sanatkârlar ve dervişler tarihi EyüpSultan mezarlıklarında önemli bir yekûn oluşturur.
Evliya Çelebi, 1630’larda, Haliç üzerinde Defterdar Camii’ne kadar olan bölgeyi tasvir ile düzlükteki Çömlekçiler Mahallesi’nde bağlı-bahçeli kat kat hoş manzaralı 1000 kadar evden, birçok konak ve bostanın varlığından söz eder.
Yine Evliya Çelebi’ye göre bu mahallede 300 dükkânlı çarşıdan başka 250 çanak çömlekçi dükkânı vardır. Çömlek fırınları ve atölyelerinde çanak-çömlek, testi, tabak, yağ, bal ve su kapları, her türlü oyuncak imalatı söz konusudur.
Bahçe ve bostanları, şehzade ve sultan hanımlarına ait konakları, saraya kar sağlayan kar kuyularını özellikle belirtmiştir.
Ayrıca Çelebi, EyüpSultan semtini tarif ederken şöyle diyor: “Eyüp sultan semtinin suyu, havası, kadın ve erkeklerinin güzelliği methedilir. Ayan ve eşrafı çoktur. Halkının çoğunu bilginler meydana getirir. EyüpSultan şehrinin has ekmeği, kaymağı, yoğurdu, şeftalisi ve kayısısı meşhurdur. EyüpSultan Camii avlusundaki çınar ağaçlarına yuva yapan leylekler, her sene başlarından ikişer tel tüyü baştanbaşa nurlu EyüpSultan Camii kubbesi üzerine bırakarak hediye ederler.”
EyüpSultan'ın gayrimüslim sakinleri Fethin ilerleyen yıllarında EyüpSultan semtinin nüfus yapısında bazı değişiklikler de meydana gelmiştir. Savaş yıllarında çevrede bulunan 160 köyün boşalması sebebiyle bağ-bahçe ve çiftçilik işlerini yapacak insan gücü noktasında sıkıntılar yaşanmakta idi. Bu sıkıntı Doğu Anadolu’dan ve Balkan ülkelerinden getirilen gayrimüslimler marifetiyle çözülmek istenmişti. Daha ziyade Bulgar ve Arnavut kökenli gayrimüslimler bu köylerde istihdam edildi. Zamanla EyüpSultan semtinin yakın çevresinde de gayrimüslim çalışanlar ve ailelerinden oluşan bir nüfus kitlesi oluştu. 16.yüzyıl dan itibaren burada artık hatırı sayılır miktarda bir gayrimüslim nüfus yaşamaktaydı.
Dr. Elmon Hançer, EyüpSultan Sempozyumları çerçevesinde sunduğu bildiride Kömürcüyanve Hovhannesyan’a atıfla EyüpSultan semtin de Bulgar ve Ermenilerin yaşadığını zikreder.
EyüpSultan'da yüz yıllar boyunca gayrimüslimlerin de oturduğunu, Bulgarların sütçülükle ve bahçivanlıkla, Ermenilerin de türlü zenaatla uğraştıklarını anlatır. Torkomyan İstanbul’lu Ermeni ailelerin, 20.yy başında ününü hâlâ koruyan EyüpSultan bahçelerinde yetiştirilen kokulu güllerden reçeller hazırlandığını dile getirir.
EyüpSultan'taki kiliseler yapılana kadar gayrimüslim cemaat dini törenlerini Ayvansaray civarındaki kiliselerde icra ediyordu. Arşiv belgelerinde gayrimüslimlerin zamanla eğlence işleriyle uğraştıkları, bazı adab-ı muaşerat kurallarına uymadıkları ve Müslümanları incittikleri, bu sebeple EyüpSultan semtinden gönderilmelerini talep eden dilekçelere rastlanıyor. Ancak bu şikâyetlerden o günkü koşullarda netice alınıp alınmadığını tam olarak bilemiyoruz. Belki nasihat ve telkinlerle bu şikâyetlere konu olan tatsızlıkların önüne geçildiği ve bir anlaşma sağlandığı söylenebilir.
Gerçek şu ki bugün EyüpSultan semtinde bulunan iki kilise öyle ya da böyle gayrimüslim cemaatin o günlerden bu günlere bir şekilde varlığını koruyarak geldiğini bize bildirmektedir.
Daracık sokakların arasında gösterişsiz sıradan yapılar.
Bu kiliselerin ilki Surp Asdvadzadzin Ermeni Kilisesi’dir. İslambey Mahallesinde, Kanun Sokağının karşısında, yüksek bir set üzerindedir. Cuma Pazarının hemen arka kısmında yer alır. Elmon Hançer’in verdiği bilgilere göre: “Surp Asdvadzadzin Kilisesi'nin 17. yüzyılın ikinci yarısında inşa edildiği sanılmaktadır. Daha önce kilisenin yerinde bulunan küçük ahşap kilise 1785'te kısmen yıkılsa da, kalan kısımda ayin yapılmaya devam edilir. Kilise, Kırkçeşme Türbeleri'nin inşasında çalışan Ermeni yapı ustalarının ibadet edebilmeleri için, 1812 yılında ahşap olarak yeniden yaptırılır ancak zamanla harap olur.
Halen kilisede bulunan bir kitabe, Surp Asdvadzadzin Kilisesi'nin 1827 yılında Dadyan ailesinin desteğiyle inşa edildiğini ve 1926'da Episkopos Sımpad Kazazyan'ın girişimiyle onarıldığını belgelemektedir. 1840'lı yıllarda iki kez daha onarılan kilise, 1855'te kâgir olarak yeniden inşa edilir…”
İkincisi ise Surp Yeğya Ermeni Kilisesi’dir. Nişanca Mahallesinde, Karayel Sokağı üzerinde ve Kâhya çıkmazının karşısındadır. Murad-ı Buhari Tekkesi ile Pir Abdul Mecid Sivasi Türbesi arasında kalır. Eyüp Sultan ilçe merkezini kuşbakışı seyreder. Mehmet Nermi Haskan, kilise avlusundaki bir binanın kapısı üzerinde 1832 tarihinde yapıldığını belirten Ermenice bir kitabenin varlığından söz eder.
Teyit edemediğimiz bir rivayete göre bu kilisenin ilk yapım tarihi Kanuni dönemine rastlar. Haskan, ayrıca İnciyan’a atıfla burada daha evvel bir kilisenin var olduğunu ve 1766 tarihinde kaldırıldığını, 1800 senesinde alınan fermanla yeniden yapıldığı zikreder. 1832 tarihli kitabe, yenileme kitabesi olmalıdır. Yapı, 1851'de kısmen onarılmış, son olarak da 1995'te restore edilmiştir.
Her iki kilise de özel bir şekilde ziyaret edilmediği takdirde bulunacak, görülecek bir yerde değildir. Daracık sokakların arasında gösterişsiz sıradan yapılardır. Ancak bütün Ermeni kiliselerinde olduğu gibi buradaki kiliseler de kale gibi yüksek duvarlarla çevrilidir.
Bu arada Surp Yeğya Kilisesi’nin arka kısmında kalan Kiliseler hâlâ faal mi?
Tarihi süreç içerisinde bu kiliselerin etrafında oluşan Ermeni cemaati kendi okullarını da kurmuştur. Ancak bunlar günümüze ulaşmamışlardır. Gayrimüslim nüfus EyüpSultan’da tarihi süreçte zaman zaman azalmış ve çoğalmıştır. Yukarıda zikrettiğimiz üzere yapılar defalarca yıkılıp yeniden yapılmış veya tamir edilmiştir.
Bugün EyüpSultan semtinde Ermeni nüfusu var mıdır? Varsa ne kadardır? Kiliseler faal midir? Doğrusu bu konular hakkında elimizde ciddi ve somut bir bilgi yok. Ayrıca böyle bir yaklaşım uzun bir çalışma ve araştırmayı gerektirir. Bu sebeple ben bu yazımızda sadece fiziki ve tarihi bilgilere yer vermekle yetiniyorum.
Osmanlı-İslam şehri olarak tasarlanan EyüpSultan semtinde yer alan bu iki Ermeni kilisesinin mimari değeri ne olursa olsun, yüzyıllardır varlığını sürdürmeleri birlikte yaşama kültürümüz açısından kuşkusuz önemlidir ve medeniyetimizde hoşgörünün, adaletin, barışın naif bir yansıması olarak karşımızda durmaktadır...
Tekrar Eyüpsultan tarihinde bir başka yazıda buluşmak dileğiyle Selam ve Dua ile ..
Meral Y.GEMİCİ