Merhabalar Eyüpsultan Haber okurları,
Eyüp Sultan Camii'ndeki sancakların sırrı
Eyüpsultan Camii'nde, minberin iki tarafında, etrafı yeşil atlasla çevrili siyah Kâbe örtüsünden iki sancak vardır. Eskiden pek çok caminin minberinde yer alan sancaklar birer birer kaldırılsa da, Alemdâr-ı Resûl'ün minberindeki sancaklara kimse dokunmamıştır. Bu çifte sancaklar, gelen ziyaretçilere Ebu Eyyüb'ün mahşer günü altında toplanılacak bayrağının hatırasını yaşatıyor.
Alemdâr-ı kerîm-i şâh-ı iklîm-i risâletsin Takvimler milâdi hesap ile 669 yılını göstermektedir. Hicret-i nebeviyenin üzerinden ise 49 yıl geçmiştir. Allah Resûlü'nün (sas) sahabeleri henüz hayattadır ve içlerinden pek çok kıymetli şahsiyet, 'Kostantıniyye' üzerine açılan sefere iştirak etmiştir. Kâğıthane taraflarını mekân tutan sahabe ordusunda, Hazreti Peygamber'in hicreti müteakip yedi ay, aynı çatının altını paylaştığı Eyüp Sultan’da yer almaktadır. Seksenini aşmış olan bu büyük sahâbî, dizanteri yüzünden hasta yatmaktadır.
Üstüne üstlük anlaşma ile birkaç arkadaşıyla birlikte şehrin içine girerek Ayasofya'yı ziyaret etmiş, dönüşte bazı Rumların saldırısına uğrayarak yaralanmıştır.
Ordu kumandanı Yezid bin Muaviye, Eyüp Sultan'ın ya da gerçek ismiyle Halid bin Zeyd Ebû Eyyüb el-Ensarî'nin (ra) çadırına girerek, bir dileği olup olmadığını sorar. Eyüp Sultan, "Dünyanızdan hiçbir şey istemiyorum." der; "Fakat beni düşman diyarı içinde elinizden geldiği kadar ileriye doğru götürüp defnedin. Çünkü Resûlullah'tan 'Kostantıniyye surlarının yanında sâlih bir kimse defnolunacaktır.' diye işittim. Umarım o kişi ben olurum."
Eyüp Sultan Hazretleri vefat eder. Vasiyet ettiği gibi askerler bir taraftan savaşırken, bir taraftan da elleri üzerinde onun tabutunu taşırlar. Varabildikleri en ileri mevkiye, Kostantıniyye surlarına en yakın noktaya defnederler.
Hâdiseyi surlar üzerinden seyreden Bizanslılardan, 'ordu çekilip gittikten sonra kabri tahrip edecekleri' tehdidi gelir. Karşı tarafın komutanları da böyle bir şey vukû bulduğunda, İslâm diyarındaki bütün kiliseleri yerle bir edeceklerini haber verirler. Neticede sahabe ordusu geri çekilmek zorunda kalır; ama Ebu Eyyüb'ün kabri,Bizanslılar tarafından muhafaza altına alınır.
Hatta ayakucundan bir su çıkar, şifalı olduğu inancıyla ziyaretgâh hâline gelir.
Fethe yakın yıllara kadar, bu alışkanlık böyle devam eder. Allah Resûlü'nün (sas) sakal-ı şeriflerine bir kuş tüyü konduğunda Halid bin Zeyd, o tüyü almış; Resûlullah da gayet memnun olarak "Ey Ebâ Eyyüb, sana bir kötülük isabet etmez." müjdesini vermiştir. Allah Resûlü, doğru söyleyenlerin en doğrusu olduğundan, bu müjdesi de bir şekilde yerine gelecek ve Hazreti Hâlid'in kabri dahi, herhangi bir hürmetsizliğe muhatap olmayacaktır.
Eyüp Sultan'ın İstanbul'da medfun bulunması, 'feth-i mübîn'i teşvik eden en mühim unsurlardan biri olur. Peygamber Aleyhisselâm, bir gün akrabalarından Ümmü Haram'ın (ra) evinde öğle uykusu uyurken, iki kere tebessüm ederek uyanır. İlkinde ümmetinden bazı kimselerin gemilere binerek sefere çıktıklarının, ikincisinde ise Kostantıniyye üzerine gazaya gittiklerinin gösterildiğini söyler. Ümmü Haram, bu seferlerde bulunmak için Cenab-ı Peygamber'in (sas) duasını talep eder. Birinciler arasında yer alacağı müjdesine kavuşur ve Kıbrıs gazâsında şehit düşer. Kabri Kıbrıs'ta ziyaret edilen 'Hala Sultan', Ümmü Haram'dan başkası değildir.
Eyüp Sultan ise Kıbrıs'tan sonra İstanbul seferine de katılır. Nihayetinde, yaratılmışların en şereflisinin (sas) mührünü, bu topraklara vücuduyla vurur. Mâdem ki Kıbrıs ve Kostantıniyye seferleri hakkındaki müjde yerini bulmuştur, o halde Kostantıniyye'nin fethi hakkındaki müjde de gerçekleşecektir.
Nitekim hicretten 857 sene sonra, İstanbul'un kapısı Fatih Sultan Mehmed eliyle açılır. Fatih'in Akşemseddin'den ricası, Eyüp Sultan'ın bir müddetten beri yeri belirsiz olan kabrinin tespitidir. Akşemseddin, seccadesini bir mekâna serip murakabeye varır ve Hazreti Mihmandar'ın kabrinin orası olduğunu söyler.
Solakzâde Tarihi, bu hadiseyi şöyle nakletmektedir:
"Ol meşhed-i mübârekin tayini murâd-ı şerifleri olundukta şeyhü'l vâsılîn Akşemseddin Hazretleri bir miktar murakabe bahrinde garîk-ı envâr olduklarından sonra, sâhil-i deryâya gelüp hâlen ziyâretgâh olan türbe-i şerîf-i mutahherlerin gösterdiler. Alelhusus rûh-ı latîfleriyle buluştum. Bize fethile tehniyet buyurdular. Bihamdillah zulmet-i küfrden halâs ve envâr-ı müslimîn ile şeref bulduklarını söylediler."
Solakzade'nin naklinde bir husus dikkat çekiyor; Eyüp Sultan'ın ruh-ı latîfleri, Akşemseddin'le buluşarak küfür zulmetinden kurtulduğunu söylemekte, fetihlerini tebrik etmektedir.
Fetihten sonra da Müslüman ahâli, Ebû Eyyüb el-Ensari'yi bu şehrin manevi önderi kabul etti. Zira hadis-i şerifte, "Benim ashabımdan biri, bir memlekette vefat ederse, kıyamette o belde halkı için önder ve nur olarak diriltilecektir." buyrulmuştu. Bir diğer rivayetteki o sahabenin eline nurdan bayrak verileceği müjdesi, Eyüp Sultan'ın 'Alemdâr-ı Resûlullah' adıyla yâd edilmesine sebep oldu. Edirnekapı'dan Karyağdı tepesine kadar olan saha, Mihmandâr-ı Resûlüllah'a ahiret komşusu olup, onun sancağı altında dirilmek isteyenler tarafından bir mezar-şehir haline getirildi. Ebâ Eyyûb e'l-Ensârî hakkında şöyle söylendi;
Yetişmez mi bu şehrin halkına bu nimet-i Bârî Alemdâr-ı Resûlüllah Ebâ Eyyûb e'l-Ensârî
Oysa katledilecek bir adamın üzerine gittiğinde eline sancak verilmesi hariç, Eyüp Sultan'ın savaşlarda peygamber sancağı taşıdığına dair rivâyet bulunmuyor. Bu sıfatın kendisine ahirette sancak çekeceği inancıyla verildiği zannediliyor. Eyüpsultan Camii'ne giderseniz, minberin iki tarafında etrafı yeşil atlasla çevrili siyah Kâbe örtüsünden iki sancak dikkatinizi çeker.
Eskiden pek çok caminin minberinde yer alan sancaklar birer birer kaldırılsa da, Alemdâr-ı Resûl'ün minberindeki sancaklara kimse dokunmamıştır.
Bu çifte sancaklar, Ebu Eyyüb'ün mahşer günü altında toplanılacak bayrağının hatırasını yaşatıyor gelen ziyaretçilere. Eyüp Sultan'ın Bitlis'te medfun bulunan kardeşi Feyzullah Ensari'ye halk arasında Alemdar Baba denilmesi ve caminin Alemdar Baba Camii adını taşıması da dikkat edilmesi gereken ilginç bir husustur. Demek ki ister İstanbul'da olsun, ister Bitlis'te, insanları bir araya toplayan değerler aynıdır.
Selam ve dua ile...
Meral Y. Gemici